Sophos Akademi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Bilişim ve Teknoloji
  4. »
  5. 2050 Yılında Aile: Yapay Rahim, Robot Bakıcılar ve Tercihen Bekar Babalarda Artış

2050 Yılında Aile: Yapay Rahim, Robot Bakıcılar ve Tercihen Bekar Babalarda Artış

Duygu AYDEMİR Duygu AYDEMİR -

Teknoloji ve ekonomi önümüzdeki yıllarda aile anlayışımızı kökten değiştirebilir ve kalıtsal ayrıcalığı derinleştirebilir.

2004 yılında, 2020 yılı kulağa fütüristik geliyorken, Guardian şimdiye kadar “tipik bir aile” hakkında konuşmanın “çok zor” olacağını öngörüyordu. Aile birimleri sayısız şekilde oluşacaktı ve “üstelik biyolojik ebeveynleri ile aynı evde yaşayan çocuklar” azınlıkta olacaktı.

Bugün İngiltere’de bebeklerin % 84’ü medeni birlikteliğe sahip olan veya beraber yaşayan evli ebeveynlerin içine doğarlar ancak istatistikler tüm gerçek yaşam karmaşıklıklarını ortaya koymaz (örneğin ebeveynlerin çoğu ikinci ailelerine başlıyor olabilir). 2019 yılında, çocuk sorumluluğu olan ailelerin % 61’i evli veya medeni birlikteliğe sahipti (çocuklar biyolojik olarak her ikisi ile ilgili olmayabilir). ABD’de ise çocukların yarısından azı ilk evliliği olan iki biyolojik ebeveyni ile yaşıyor.

Heteroseksüel çiftlerde, artan sayıda kadının ekmek sahibi olacağını doğru bir şekilde tahmin etmiştik, ancak bunların hepsinin mali yükü kolayca taşıyan yüksek kazançlı kadınlar olduğunu düşünmüyoruz; çoğu düşük gelirli kadınlar ve rakamlar da bekar anneleri içeriyor. Ayrıca genç yetişkinler üzerindeki mali baskıların onların evde daha uzun süre kalmalarına yol açacağını söyledik. Yirmi yıl içinde ebeveynleri ile yaşayan genç yetişkinlerin sayısında 2019’da %46.3 artış olmuştur.

Ancak, yaşlanan bir nüfusa nasıl bakılacağı konusuna verilen dikkati abarttık. “2020’ye kadar,” diye tahmin ettik, “bakım açığı konusundaki tartışmanın ortasında olacağız.” Kriz hala orada ve büyüyor, fakat bu Brexit tarafından gölgede bırakılan ve şiddetlenen konulardan sadece biri (İngiltere’de bakıcı olarak çalışan 104.000 AB vatandaşı var). Ve teknolojiyi aile hayatımıza ne kadar davet edeceğimizi de küçümsedik. “Web kameraları 2020 yılına kadar telefonun 20.yüzyılda yaptığı rolü oynayabilir, bu da yüzlerce mil uzakta yaşayabilecek aileler için hayati bir iletişim bağlantısı” diye 2004’te tahminlerde bulunduk. Bu yanlış değildi, ama tuhaf “web kameraları” fikri Apple’ın iPhone’unundan üç yıl önceydi ve herkes çocuklarının fotoğraflarını Facebook adlı yeni bir siteye yüklemeye başlamıştı. Ne yazık ki bu teknolojinin günlük yaşamdaki artışını tam olarak tanımlamıyor.

Ailenin son birkaç on yıl içinde büyük ölçüde değiştiği ve bu eğilimlerin devam ettiği kesinlikle doğru. Yalnız yaşayan insanların sayısı artıyor, çocuk sahibi olmamayı tercih eden kadın sayısı artıyor ve biz de eskisinden daha az çocuk sahibi oluyoruz. Southampton Üniversitesi’nde demografi ve sosyal istatistik profesörü Ann Berrington, “1980’lerden bu yana aile yapısında önemli bir değişiklik, beraber yaşama içinde çocuk sahibi olmanın yükselişi olmuştur” diyor. “İngiltere ve Galler’de evlilik dışında gerçekleşen doğum oranı, 1988’te dörtte birinden bugün yarının hemen altında ikiye katlandı. Birlikte yaşayan aileler – çocuklu ve çocuksuz- İngiltere ve Galler’de en hızlı büyüyen aile türüdür. Yaptığımız nitel araştırmalardan elde edilen kanıtlar, evliliğin azınlık bir grup tarafından eski bir ataerkil kurum olarak reddedildiğini ancak çoğu insanın evliliği hala olumlu bir ışık ve nihai bir hedef olarak gördüğünü göstermektedir.” Aynı cinsiyetten çiftlerin sayısı da arttı diyor ve ekliyor “2015’te 152.000’den 2018’de 232.000’e % 53’lük bir artış. Aile hayatındaki bu çeşitliliğin önümüzdeki on yıl içinde karmaşık ailelerle- örneğin yeniden partner olan üvey ailelerle- birlikte artmaya devam edeceği görülüyor.”

Değişen sosyal tutumların yanı sıra üreme teknolojisinde gelişmeler olmuştur. Cambridge Üniversitesi’ndeki Aile Araştırmaları Merkezi Müdürü ve çıkacak olan We Are Family (Biz Aileyiz) kitabının yazarı Susan Golombok, “Kesinlikle, bu yüzyılın başından beri, iki insan daha önce mümkün olmayacak aile türleri yaratmak için bir araya geldi,” diyor ve şunları ekliyor “Bir şeye dönüşüp dönüşmeyeceğini söylemek zor. Çalıştığımız şeylerden biri, romantik bir ilişki olmadan birlikte çocuk sahibi olabilmek için internet üzerinden birbirleriyle buluşan az sayıda ama giderek artan sayıda insan. Bunun henüz kendileri veya çocuklar için nasıl çalıştığını bilmiyoruz, ama kesinlikle oluyor.”

“Son birkaç on yıl içinde, donör tohumlama yoluyla –tek başına gidip çocuk sahibi olmaya karar veren tercihen bekar annelerin sayısında bir artış gördük. Ama artık tercihen bekar babaları görmeye başlıyoruz. Çok küçük bir grup, ama varlar. Bazıları eşcinsel erkekler, bu yüzden bir bakıma daha açıklar. Ancak taşıyıcı annelik ve yumurta bağışı yoluyla çocuk sahibi olan bekar heteroseksüel erkekler de var. Bu gelişip büyüyebilen bir şey.”

Transseksüel ebeveynlerin sayısında da artış var. Golombok, “Çok yakın zamana kadar, transseksüel ebeveynlerin çocukları vardı ve daha sonra geçiş yapmışlardı. Ancak yardımlı üremedeki gelişmeler, yumurtaları ve spermleri koruyabilen insanlar nedeniyle, daha fazla transseksüel insan geçişlerinden sonra çocuk sahibi olabiliyor.” şeklinde önümüzdeki yıllarda bunun artacağını söylüyor.

Teknolojideki ilerlemeler gittikçe büyüyecek etik tartışmalar yaratacaktır. “Tasarım bebekler” olarak adlandırılan bebekler zaten bir gerçektir ve ebeveynler kalıtsal hastalıkları ve koşulları taramak için embriyoları seçebilirler. Ancak 2050 yılına kadar, müstakbel ebeveynler sadece sağlık için değil, zekâ, çekicilik veya atletizm gibi özellikler için ödeme yapabilirler- zengin ebeveynlerin bebekleri, düşük gelirli ailelerden doğanlardan genetik olarak daha üstün olabilir.

“Yapay yumurta ve sperm ufukta” diyor Golombok, “İnfertil heteroseksüel çiftler için sadece yararlı olmayacak, aynı cinsiyetten çiftlerin çocuklarının biyolojik ebeveynleri olmasına izin verecek, çünkü bu erkeklerin yumurta ve sperm üretebileceği anlamına gelecek ve bu kadınlarda da olabilir. Çocuk sahibi olmak isteyen bekar insanlar için yumurta ve sperm üretmeleri bile mümkün olacaktır.”

Genetik testler daha popüler hale gelecek ve ebeveynlerin çocuklarından bağışlanan yumurta veya sperm kullanılarak tasarlandıklarını (açıklanması genel olarak iyi olmasına rağmen) gizlemeleri daha zor olacaktır. Ancestry (soy) web siteleri genetik yarı kardeşleri keşfetmek için kullanılacaktır. Ancak genetik, aile kavramı için önemli değildir. Golombok, “aile artık biyolojik ilişkilikle ilgili değil – bu çok değişmiş bir şey” diyor.

Zaten uterus nakli görüyoruz, ancak 2050’ye kadar, bebeklerimizi büyütmek için yapay rahime güveniyor olabiliriz.

“Yapay rahim şu anda başlangıçta çok erken doğan bebeklere mümkün olduğunca yardımcı olmak için geliştiriliyor. Ancak sonunda hamilelik yerine yapay rahimlerin kullanılması mümkün.” Bu, zevk almaktan ziyade katlanılması gereken bir şey olduğu için hamilelikten -ilgili fiziksel/ psikolojik geçişten- ve bu süreçte kariyerden zaman ayırırken alınan mali darbeden kadınları kurtarabilir. “Muhtemelen önce kendi rahimlerine sahip olmayan -şu anda taşıyıcı anneye dönüşebilecek kadınlar- için kullanılacağını düşünüyorum. Ama aslında, herkes bunu yapabilir, bu yüzden kadınlar için bazı açılardan oldukça özgürleştirici olabilir. Bazı kadınlar bu fikri hiç sevmeyecektir. Ayrıca, neredeyse ‘bebek çiftlikleri’ gibi oldukça endişe verici bir şekilde kullanılabileceği yolları da görebiliyorum” şeklinde durumu açıklıyor Golombok.

Artan sayıda kadın yumurtalarını donduruyor ve kadınların ilk çocuğuna sahip oldukları yaş da artıyor. 2050’de, 50’li yaşlarındaki kadınlar, hatta 60’lar ve ötesinde anneler olmak daha normal olacak mı? Golombok, “teknik olarak mümkün” diyor. “Birçok kadının gerçekten yapmak isteyip istemediği, bu benim için, pek olası görünmüyor. Ancak, genellikle, zihniyetinde büyük bir değişiklik olmadıkça, 40’larında bebekleri olan daha fazla kadın olacak.” Uzmanlar, çocukların doğal doğurganlık düşüşü konusunda eğitilmeleri için çağrıda bulundular, bu da gelecek nesillerin daha önce çocuk sahibi olmaya karar vermesi anlamına gelebilir. Ancak Golombok – eğitim fiyatından devlet desteği eksikliğine ve konut maliyetine kadar- toplumun bunu destekleyecek şekilde kurulmadığını belirtiyor. “Kadınların çocuk sahibi olma yaşı artıyor ve bunun sonunu gerçekten göremiyorum.”

Brexit -uzun süreli ticaret müzakereleri ve tahmin edilen ekonomik düşüş ile- önümüzdeki yıllarda aileleri etkileyecektir. Berrington, “Ekonomik güvensizlik, evliliğin aksine, artan birlikte yaşama tercihiyle ilişkili” diyor. “Dahası, ekonomik sıkıntılar ailenin parçalanma riskinin artmasıyla da ilgilidir.”

Berrington, “Özellikle kadınlar gittikçe artan oranda göçmeni oluşturdukları için” ailelerin daha ulus ötesi hale geldiğine dikkat çekiyor. “Önceki on yıllarda, Güney Asya’dan İngiltere’ye göçmenler genellikle aile oluşumu veya yeniden birleşme amacıyla göç ettiler. Bugün İngiltere’ye göç daha çok eğitim ve iş amaçlıdır. Dolayısıyla, uluslararası göç ve aile oluşumu arasındaki bağlantı gelecekte belirsizdir.” Bu özellikle göçle ilgili politikaların sıkılaştırılmasıdır.

Ekonomi Brexit sonrası sıkıntı çekiyorsa, çok sayıda iktisatçının uyardığı gibi, artan sayıda İngiliz insan yurtdışında iş arayabilir – ve bu orantısız bir şekilde erkekleri imlemektedir. Babalar son yıllarda çocuklarıyla daha fazla meşgul oldular, evde kalan babalarının sayısı arttı (ancak heteroseksüel çiftlerin % 93’ünde, bakım sorumlulukları da dahil olmak üzere ev işlerinin büyük kısmı hala kadınlara düşüyor). “Milletler Topluluğu’na, Avrupa’ya ve benzerlerine seyahat eden adamlarımız olacak mı? Ve eğer yaparlarsa, baba olarak yeteneklerine ne olacak? ” diye soruyor Lancaster Üniversitesi’nde psikoloji profesörü olan ve babalığı araştıran Charlie Lewis.

“Otuz yıl önce babalar üzerinde çalışmaya başladığımda, tüm eğilimler kadınların mesleklere girmesiydi” diyor. “Ancak işyerinde bu [kadın] devralmasının olacağına dair iyi bir kanıt yok.” İş hala aile hayatı için büyük ölçüde düşmanca bir ortamdır. “Ve bu gelecek yıllarda çok daha uçuk olacak.” Dört günlük-hafta gibi politikalar “ailenin daha iyi dengelenmesine” izin verecek.

Kadınlar işgücünde atılımlar yapmaya devam edecekler, ancak bu, hâlâ orantısız olarak annelere düşen çocuk bakımı üzerinde baskı yaratacaktır. İngiltere’de “Almanya ve kuzey Avrupa’da olanlarla eşleşecek kapsamlı çocuk bakım hizmetlerine sahip değiliz” diyor Lewis. “Gelecek nesli koruma konusunda dikkatli düşünmüyoruz.”

Evde kalan babalar hala bir azınlıktır, ancak Lewis, öncesinde ana bakıcı olsalar bile ailenin ayrılmasından sonra bakıcı ebeveyn olan az sayıdaki babaya şaşırdığını söyledi. Bu 2050’ye kadar değişecek mi? Son birkaç on yıl geçmesi gereken bir şey varsa değil. “70’lerin başından beri pek değişmedi. 40 ya da 50 yıl öncesinin çocuklarının her zaman anneye gittiği bir zaman olduğunu düşünüyoruz, ancak 1974’te bir hükümet raporu, çocukların %10’unun babalarıyla yaşadığını belgeledi ve şimdi %10’dan fazla değil.”

Kalıtsal ayrıcalık bazı ailelerin ayrıcalıklarını herkesin pahasına satacak. Indiana Üniversitesi sosyoloji profesörü Jessica Calarco “Şu anda aileler arasında gördüğümüz eşitsizlik sadece büyümeye devam edecek” diyor.

“Zengin beyaz ailelerin fırsatları istediklerini ve daha fazla kaynağa erişebilmeleri için genellikle yeni fırsatlar talep ettiklerini biliyoruz. Bu döngü zamanla kendini devam ettirir ve eşitsizlikler artar.” Bu erken eğitim ile başlar, ancak iyi durumda olan ailelerden gelen çocuklar “doğru” üniversitelere ve işlere yönlendirildiklerinden hızla yükselir. Calarco, “Bazı politika müdahaleleri olmadan, varlıklı beyaz ailelerin okullar ve çalışma alanları üzerinde güç kazanmaya devam ettiklerini göreceğiz” ve “toplumun demografisi beyaz insanların nüfusun daha küçük bir payı haline gelmesiyle değişiyor” diye belirtiyor.

Yaşlanan bir nüfusuz. 2035 yılına kadar, 65 yaşın üzerinde 2017’de olduğundan % 44 daha fazla insan olacaktır. Age UK, “yaklaşık 650.000 ekstra bakım işine ihtiyaç duyulacağını” tahmin ediyor. Ekim ayında, hükümet, robot bakıcılarına insanlara daha empatik olmalarını öğretmeye çalışmak için £34m bir yatırım programı duyurdu ve 2050 tarafından robotların – uzun zamandır tahmin edildiği gibi – büyüyen sosyal bakım krizine bir cevap olma ihtimalini daha da artırdı. Onlar da çocuk bakımı sağlayacak mı? Bu uzun zamandır yaşlı bakımından daha tartışmalı ancak Japonya’daki kreşler zaten yardım etmek için robot kullanımını denemiştir.

Sosyal medyanın doğuşu, “mükemmel” ebeveynliğin neye benzemesi gerektiği konusunda yeni bir görüş sağlamıştır. Kendimizi başkalarıyla karşılaştırmaya teşvik ediyoruz ve aynı zamanda Londra Ekonomi Okulu’ndaki sosyal psikolog Thomas Curran’ın daha mükemmeliyetçi olduğumuzu söylüyor. “Ebeveynlik son yıllarda değişti. Ebeveynler daha beklenti içinde ve daha kritik hale geliyor. Bunun nedeni, toplumdan hissettikleri baskıları aşağı doğru geçirmeleridir. İşler zor hale geldi, iş piyasası daha güvencesiz hale geldi, bu terimlerle ifade etmekten nefret ediyorum – çocuklarının ‘gelecekteki piyasa fiyatı’ eğitim başarısı için çok önemli hale geldi. Başarılı çocuklar yetiştirmelerini sağlamak için ebeveynler üzerinde çok fazla baskı var. ”

Curran, bunun daha akut hale geleceğine inanıyor, en azından kısa vadede. 2050 yılına kadar tersine de dönebilir. “Şu anki genç nesiller, ebeveyn olduklarında, bence her şeyi farklı yapacaklar. Toplumsal baskılara karşı geliyorlar.” Sosyal medya açısından, çocuklarının sonsuz fotoğraflarını paylaşmayabilirler ya da -şu anda çevrimiçi olarak oynanan- performatif ebeveynlik yapamazlar. “Sosyal medyanın nasıl üretildiği konusunda kendi çocuklarında farkındalık yaratmak ve eğitmek için çok daha iyi olacaklarını düşünüyorum.”

2050’deki aile, konuştuğum kimsenin tahmin etmek istemediği dış baskılara maruz kalacak; tek kesin şey, önümüzdeki yıllarda ailelerin çok farklı olacağıdır. Çekirdek (heteroseksüel) ailenin hızlı düşüşü hakkındaki ahlaki paniğin haklı olduğu kanıtlanmamıştır. Golombok, “Bulduğumuz şey, aile yapısının aslında çocuklar için ailelerdeki ilişkilerin kalitesinden daha az önemli olduğu ve daha geniş dünyada ailelerinin sosyal kabulü. Aileler değişiyor ve bu çocuklar ya da ebeveynler için kötü bir şey olmak zorunda değil” diyor.

 

Çeviri: Duygu Aydemir

Kaynak: theguardian.com/lifeandstyle

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir