Sophos Akademi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Bilişim ve Teknoloji
  4. »
  5. Gattaca Filmi: Geleceğin Toplumunda Genetik Temelli Ayrımcılık

Gattaca Filmi: Geleceğin Toplumunda Genetik Temelli Ayrımcılık

Sophos Akademi Sophos Akademi -

Gattaca filminin adı DNA’nın dört nükleotit bazı olan Guanin, Adenin, Timin ve Sitozin bileşiklerinin baş harflerinden oluşmaktadır. Gattaca filminde; genetik mühendisleri tarafından kusursuz gen dizilimiyle yaratılan süper insanlar ile genetik olarak düşük profilli geçersiz insanlar arasındaki ilişkiler üzerinden geleceğin karanlık dünyasını anlatılmaktadır.

Neredeyse tüm değişim ve dönüşümleri teknolojiye bağladığımız şu dönemde artık gelecekle ilgili hemen her konu teknolojik gelişmeler üzerinden tartışılmaktadır. Gelecekle ilgili yapılan filmler genellikle distopik bir dünyayı betimlemektedir. Bilimkurgu filmlerinin bazılarında işlenen distopik konular, bilimkurgunun alt türü olarak nitelendirilen Biopunk türü yoğrularak işlenmiştir.

“Biopunk, biyoloji ve punk sözcüklerinin birleşiminden oluşan Cyberpunk gibi bir bilimkurgu alt türüdür. Edebiyat ve sinemadaki örnekleri bazen farklı türlerle iç içe geçebiliyor fakat genellikle Cyberpunk kategrisinde kabul edilmektedir. Cyberpunk ile birçok benzerliği bulunurken daha çok biyoteknolojik gelişmeler ve bu gelişmelerin sebep olduğu değişimlere odaklanmaktadır. Cyberpunk’ı daha çok bilgisayarların ve metallerin dünyası olarak kabul edersek Biopunk’ı pis kokulu ve değişime uğramış dokuların dünyası olarak kabul edebiliriz” (Kurgusanat, 2020).

Bilimkurgunun alt türü olan biopunk türüne dahil edilebilecek Gattaca filmi, geleceği çok gerçekçi bir şekilde ele almıştır. Teknolojinin gelişimi ile mükemmelliğe ulaşan insanın sadece genleri ile dikkate alındığı Gattaca dünyası bizlere genetiği değiştirilmiş süper insanlar dünyasının beraberinde getirebileceği etik sorunları da göstermektedir

Filmin Özeti

Başrollerini Ethan Hawke (Vincent Freeman rolünde), Jude Law (Jerome Eugene Morrow rolünde) ve Uma Thurman’ın (Irene Cassini rolünde) paylaştığı, yönetmenliğini Andrew Niccol’un üstlendiği Gattaca filmi; bilimkurgu ve dram türlerinde yer alan 1997 yılı Amerikan yapımı bir filmdir.

Film 21. yüzyılın dünyasında genetik mühendisliğinin çok ilerlediği bir evrende geçmektedir. Filmin konusu ve olay örgüsü şu şekildedir: Vincent, doğal yollarla dünyaya gelmiş bir çocuktur. Yaşadığı dünyada bebekler henüz doğmadan zararlı olabilecek potansiyel tüm durumlar ortadan kaldırılarak genleri düzenlenmektedir. Vincent ise Tanrıya güvenilerek yapılmış bir “aşk çocuğu” olarak doğduğu için zayıf görünmektedir. Yakalanabileceği tüm hastalıklar (Nörolojik problem %60 olasılık, manik depresyon %42 olasılık, dikkat eksikliği %89 olasılık, kalp hastalığı %99 olasılık), ölüm tarihi ve nedeni (erken ölüm olasılığı yüksek. Beklenen yaşam süresi 30.2 yıl) doğumundan sadece birkaç saniye sonra hesaplanmıştır.

Çocukluk döneminde her an kırılabilecek bir cam parçası muamelesi gördüğü için kendisini kronik hasta olarak görmeye şartlanmış olan Vincent’ın küçük kardeşi ise artık “doğal sayılan” bir yolla -anne ve babadan alınan yumurtalık ve spermlerin en sağlıklı eşleştirilerek genetiği düzenlenen tasarım bebek olarak dünyaya gelmiştir. Kardeşi gibi kusursuz insan olmayan Vincent’ın hayali uzaya çıkmaktır. Ancak süper insan olmadığı için böyle bir şansı yoktur. Her şeye rağmen pes etmeyen Vincent evden ayrılır. Bir süre alt sınıfın (süper insan olmayanlar) çalıştığı pek çok işte çalışarak hayatını idame ettikten sonra Gattaca adlı uzay şirketinde temizlik görevlisi olarak çalıştıktan sonra aynı şirkete Jerome Eugene adlı, kaza yaparak sakat kalmış bir süper insan ile anlaşarak illegal yöntemlerle girmeyi başarmıştır. Kısa sürede başarılı bir noktaya gelen Vincent bu başarısını kişisel tutkusunun yanı sıra Jerome’un deri parçacıklarına, kan ve idrar örneklerine, kalp atış kayıtlarına kısacası onun süper insan genine borçludur. Çünkü özgeçmişin genlerde arandığı o günlerde Jerome olmadığı anlaşılırsa hedefine ulaşamayacaktır.

Vincent’ın her gün hedefi için özenle hazırlandığı tüm süreçler filmin iskeletini oluştururken bir yandan da geleceğin bu genetik düzeninde yaşanılan adaletsizlikler sorgulanmaktadır. İleri teknolojinin geliştirdiği genetik mühendisliğinin harikası olan aslında çok da uzak olmayan bu gelecekte bizleri neler beklemektedir? Filmin sonunda gitmek istediği gezegene, Titan’a gitmeyi başaran Vincent, utero (doğal doğmuş olan) olarak da kusurları ile başarılı olunabileceğini göstermiştir. Ve film boyunca görüldüğü üzere teknolojinin ilerlemesine rağmen insanlar arasındaki eşitsizlik ve etik olmayan davranışlar boyut ya da şekil değiştirerek devam etmektedir.

Genetik Yapıya Dayalı Sınıf Ayrışması: Süper İnsanlar ve Geçersizler

Son yıllarda tıp alanında yaşanan büyük gelişmeler, insanlığı hastalıkların tedavisi, insan ömrünün uzatılması ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi konusunda umutlandırmaktadır. Kısa süre öncesine kadar çaresiz kabul edilen pek çok hastalığın artık günümüzde tedavi edilebilir olması, bir kısmının ise en azından ilerlemesinin durdurulması noktasında tıp biliminin geçtiğimiz yüzyılda muazzam bir yol kat ettiğini söyleyebiliriz.

Gen bilimindeki gelişmeler bir yandan insanlığa umut olmakla birlikte, önemli biyoetik tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Tıptaki ve özellikle gen araştırmalarındaki gelişmelerin, insanlığa hizmet için olduğu gibi, yanlış ellerde, insanlık aleyhine ve insan onuruna aykırı çalışmalar için de kullanılabilmesi mümkündür. Zira gen bilimi, artık insan DNA’sının sırlarını çözmekte, genlerle ilgili bilgilerin toplanmasını ve hatta genetik müdahaleleri mümkün kılmaktadır. Yakın zamana kadar hepimize sadece fantastik filmlerinin senaryolarında rastlanabilecek gibi gelen pek çok konunun, günümüzde ünlü üniversitelerin laboratuarlarında gen araştırmalarının konusu olabildiğini görmekteyiz. Bu da genetik ayrımcılık ve “ısmarlama insan” ihtimalini ve tartışmalarını gündeme getirmektedir (Konuk, 2012:55).

Gattaca filmi de insan DNA’sı ile oynanabilecek ve “süper insan” yaratabilecek boyutta bilimsel gelişmelerin olduğu ve bu durumun çok uzak olmayan bir gelecekte yaşandığı bir senaryo ile karşı karşıya kalmaktayız. DNA’nın tüm sırrının çözüldüğü, insan genine dair her ayrıntının bilindiği ve bilinçli olarak kullanıldığı bu dünyada tüm bunların çeşitli sonuçlara yol açtığı da görülmektedir. Bu sonuçlardan belki de en vahimi gen ayrımcılığıdır. Genetik yapısı tüm kusursuzluğu ile henüz doğmadan belirlenmiş süper insanlarla beraber oluşan genetik özelliklere dayalı üst ve alt sınıf yani Geçersizler kavramları filmde de Vincent karakterinin ağzından şu şekilde anlatılmaktadır:

“Benim durumumdaki pek çok kişi gibi, izleyen birkaç yıl orada burada dolaşıp nerede iş bulduysam çalıştım. Eyaletteki tuvaletlerin yarısını temizlemişimdir. Artık sosyal statü veya deri rengi tarafından belirlenmeyen yeni bir alt sınıfa aittim.”

Geçersiz sayılan Vincent ve onun gibi aşk çocuğu olan diğerleri aslında kanunda yasaklı olan “gen ayrımcılığına” maruz kalmaktadır. Teknolojinin ilerlediği bu dönemde artık ayrımcılık renk, ırk ya da din üzerinden değil tamamıyla genetik yapı üzerinden yapılmaktadır. Genetik ayrımcılıktan bahsetmişken öjeni kavramından da bahsetmek gerekmektedir.

Öjeni (Eugenics) insanın bir yandan doğal-biyolojik avantaj arayışının, diğer yandan kültürel olarak tür karakteristiklerine müdahale etme çabasının bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Öjeni sözcüğü etimolojik olarak Eski Yunanca’ya dayanmakta, “doğuştan üstün” ya da “kalıtımsal olarak soylu asil kalıtım” ve “iyi doğum” anlamlarına gelmektedir. Terim olarak ilk defa 1883’te Charles Darwin’in kuzeni olan İngiliz bilim adamı Francis Galton tarafından kullanılmıştır. Öjeni çerçevesinde bir canlı türü olarak insanın, özellikle seçilmiş üreme yolu kullanılarak, belli bir kalıtımsal niteliğini geliştirmek için bilinçli çalışmalar yapılmakta ve isteğe uygun biçimde nesiller yetiştirmenin yolları araştırılmaktadır.

Öjeni farklı bir tanımla, evrimsel ayıklama süreçlerinin belli bir soyu ya da halkı geliştirmek amacıyla kullanılması anlamına gelmekte; niteliğinin ne olduğu gibi, böyle bir içeriğe sahip olması da onu tartışmaya açmaktadır (Halidi, 2017:112). Eski öjenik felsefe, insanlar üzerinde istemedikleri deneylerin yapılması, beğenilmeyen genetik özelliklere sahip kişilerin sistemli olarak üremelerinin engellenmesi, bu kişilerin üzerlerinde iradeleri dışında genetik tedavi ve yöntemlerin uygulanması gibi faşist sonuçlar getirmiştir. Bir başka deyişle eski öjenik felsefede gen bilimi, faşizme hizmet için kullanılmıştır (Konuk, 2012:71).

Antik Yunan’dan bugüne pek çok düşünürün, siyasetçinin, filozofun üzerine eğildiği öjeni konusu özellikle Almanya’da Nazi iktidarında etik olmayan şekillerde uygulamaya konulmuştur. Ari ırk yaratmak isteyen Adolf Hitler ve emrindeki bilim insanları üstün Alman ırkını çoğaltmak için ülkede yaşayan Yahudi, Çingene, engelli olan pek çok insanı kısırlaştırarak ya da katlederek öjenik ırk yaratmaya çalışmıştır. Bu durum teknolojinin ne kadar ilerlerse ilerlesin kötü kullanımı sonucunda ortaya bir felaketi çıkarabileceğinin de kanıtı niteliğindedir.

“Genetik bilginin öjeni düşüncesiyle kullanılması tehlikesi her zaman olasıdır. İnsanı sadece biyolojik bir varlık olarak görmemek, insanın toplumsal bir varlık olduğunu, ahlaki özelliklerinin olduğunu, doğa ile baş etme konusunda sadece bedensel özelliklerinin esiri olmadığını bilmek önemlidir” (Winally, 2018).[1]

Gattaca filminde öjeni-genetik ilişkisi birçok açıdan işlenmektedir. Gen haritalanması, genetik mühendisliğinden destek alınarak genotip açısından mükemmel embriyonların üretilmesi, genetik temelli bir ayrımcılık ve damgalama yapılması söz konusudur. Öjeninin kısmen gerçekleşmesi bir tür seçkinciliğe yol açmakta, filmde ideal genotip sahipleri elit bir kitle oluşturmaktadır. Genetik yapısı üzerinden ikinci sınıf kabul edilen bireyler parmak izi, kornea, idrar, tükürük gibi biyolojik unsurlar üzerinden tanınmakta ve kendilerine ayrılan kısıtlı yaşam alanının dışına çıkmalarına izin verilmemektedir. Geçerli ve geçersiz bireyler adlandırması öjenist anlayış çerçevesinde istenir nitelikleri taşımayanlara yöneltilen kitlesel negatif ayrımcılığı açıkça ortaya koymaktadır (Halidi, 2017:116). Ayrıca filmde Vincent’ın yerine geçtiği Jerome adlı kahramanın diğer ismi de Eugene’dir. Eugene öjenik insanı temsil etmektedir ve Yunanca’da soylu, doğuştan üstün yetenekli anlamına gelmektedir. Süper insan olan Jerome’un diğer isminin Eugene olması filmi özel kılan ayrıntılardan bir tanesidir.

Genenetiği Değiştirilmiş İnsan ve Handikaplar

Genetik şifrenin çözülmesi halinde bunun kimler tarafından ve hangi amaçlarla kullanılabileceği soruları tartışma yaratmaktadır. Gen teknolojisinin savaşlarda biyolojik silah olarak kullanılabilme riski bulunmaktadır. Genetik kaynaklı hastalıkların önceden belirlenebilmesi il bu hastalıklara yakalanma riskini taşıyan insanların deşifre edilmesinin sigorta şirketleri tarafından sigorta oranlarının yükseltilmesi vey/veya kişilerin işten mahrum bırakılması gibi yeni nedenlerle yeni ayrımcılıklara neden olabileceği belirtilmektedir. Kalıtım materyalinin değiştirilmesi ile üstün insan yaratma çalışmaları ve/veya ağır işçi olarak çalıştırılan insan ve maymun arası yaratık üretme çalışmalarının olabileceği ifade edilmektedir (Serin vd, 2006:49).

Gattaca filminde Vincent’ın anne ve babası ikinci çocuklarını o günün doğal kabul edilen yollarıyla dünyaya getirmek isterler. Anne ve babadan alınan sperm ve yumurtaların en sağlıklı olanları alınıp diğerleri imha edilmiştir. Cinsiyet, göz, saç ve ten rengi, sahip olacağı yetenek hatta kusurlara kadar belirlenen en uygun embriyo seçilmişitir. Bir diğer sahnesinde ise Gattaca adlı şirkette çalışan ve süper insan olan doktor Vincent’ın penisini görür ve ailesinin kendisi doğmadan neden böyle bir penis “sipariş” etmediğinden yakınır. Bu iki sahne göz önüne alındığında dünyaya gelen bebekler kendi yaşamları üzerindeki kontrolleri henüz dünyaya gelmeden ebeveynler tarafından belirleniyorken özgür iradeden bahsetmek mümkün olmayacaktır ki bu da etik sorunları beraberinde getirir.

Filmde Vincent’ın babası, uzaya gitmek için çalışan, kitaplar okuyan Vincent’a uzay gemisinin ancak içini temizlerken görebileceğini ve kimsenin ondan daha iyi insanlar varken onu eğitmek için zaman ve para harcamayacağını söyler. Teknoloji ile daha gelişmiş bir dünyanın arka bahçesinin esasında çok kirli olabileceğini gözler önüne seren bu film gelişmenin, ilerlemenin sadece mekanik ya da teknik bir iş değil, aynı zamanda ruhu ve duyguları da ortaya koyarak yapılabilecek bir iş olduğunu göstermektedir. Gelecekte sadece teknik ve mekanik anlamda gelişmiş fakat insanın araçsallaştırıldığı bir manzara ile karşılaşmak bu filme göre pekala mümkün görünmektedir.

“Genetik alanındaki gelişmeler pek çok örnekte coşkuyla karşılansa da özellikle genetik bilgilerin çeşitli ayrımcı uygulamalara neden olma olasılığı kamuoyunda endişe yaratmaktadır. Bu olasılığı değerlendirebilmek için öncelikle genetik bilginin kapsamı belirlenmelidir. Bu noktada genomun bireyin kimliğine ilişkin bilgi sunduğu unutulmamalıdır. Bir hücre örneğinden ilgilinin cinsiyeti, rengi, ırkı, etnik kökeni gibi bilgilere ulaşılabilmektedir. Nitekim genetik test için elverişli bir örneklem üzerinden yalnızca kimlik doğrulama değil, kimlik tespiti yapılabilmesi dahi söz konusu olabilir” (Küzeci, 2018:95). Genetik alanındaki gelişmeler, diğer tüm teknolojik gelişmeler ile birlikte dünyayı farklı bir düzene doğru götürmektedir. Fakat bu potansiyel düzende bireyin kimliğinin sadece genlerine bakılarak tespit edilmesi onu metalaştırmaktan öteye gitmeyecektir. Vincent’ın ne kadar alıştırma yaptığının veya ne kadar çalıştığının bir önemi yoktur. En iyi sınav sonucu, yanında kan testi olmadıkça bir anlam ifade etmemektedir.

Ölümsüzlük İçgüdüsünün Yansıması: Tanrı’ya Karşı Teknoloji

Şüphesiz genetik teknoloji, çoğu insan için yeni ve karmaşık bir araştırma alanıdır. Bu konu üzerindeki tartışmalar 1960’larda başlamıştır ve ilerleyen dönemlerde daha da kuvvetlenmiştir. Çoğumuz için karmaşık bir bilim dalı olan genetik bilimini Maria-Paz Weisshaar, Sevgili Tanrının İşine Ehil Olmadan Karışmak adlı makalesinde genetik teknolojisini; hücre dışında üretilmiş doğal olmayan nükleik asit moleküllerinin yeni bir organizmaya transfer edilmesi sonucu yeni, doğada olmayan bir organizmanın yapılması sürecinde uygulanan tüm metotlar olarak tanımlıyor” (Tauscher, 2015:2). Filmin ilk sahnesinde İncil’den bir kesit olarak “Tanrı’nın eserini düşünün. Onun eğdiğini kim düzeltebilir?” şeklinde bir alıntı yapılmıştır. Filmin içeriğinde ise Tanrı’nın eseri olan insanın yine insanlar tarafından yeniden tasarlandığını, kusurlarının yok edildiğini görmekteyiz.

İnsanın tanrı gibi her şeyi bilme görme içgüdüsü ile teknolojiyi kullanarak Tanrı olma çabası esasen genetik çalışmaların her birinde görülmektedir. Antik çağlardan bugüne hemen tüm inançlarda göze çarpan insanın Tanrı’nın bir parçası olduğu ve ona benzediği düşüncesi hakim olmuştur. Bu inanış ve düşünce sistemi insanda içgüdüsel olarak Tanrı gibi olma durumunu da getirmiştir denilebilir.

İnsanın ölümsüzleşme, daha iyi olma çabası Tanrı gibi olma çabası ile açıklanabilir. Teknolojinin sunduğu imkanlar ise insanın Tanrı olma çabasını her geçen gün bir adım ileri götürmektedir.

Filmde görünen o ki kusursuzlaştırılmaya çalışılan insan adeta mekanik bir hale gelerek yine bir kusur sahibi olmaktadır. Karakterin, duyguların bir genetiğinin olup olmadığının henüz bilinmediği günümüzde de geleceği göstermeye çalışan filmde de süper insan, aşk çocuğu, Tanrı’nın çocuğu olan Vincent, “mükemmel” gen yapısı ile dünyaya getirilmiş kardeşini tüm kusurlarında rağmen yüzme yarışında geride bırakmıştır. Filmin başında ve sonunda olmak üzere iki kez Vincent ve kardeşi Anton’un yüzme yarışı yaptıkları birer sahne vardır. Bu sahnelerin ilkinde henüz çocukken kusurlu ve eksik olduğu düşüncesiyle yetiştiği için kardeşine yenilmektedir. Son yüzme sahnesinde ise tüm kusurlarına rağmen Gattaca’da başarılı bir çalışan olmayı ve kardeşini bu yarışta mağlup etmeyi başarmıştır. Kardeşi Anton bunu nasıl başardığını sorduğunda ise Vincent’ın yanıtı şu olmuştur:

“Geri dönüş için hiçbir şey saklamadım!”

Yani tüm gemileri yakmıştı, son nefesine kadar ileri gitmişti. Tanrı’nın çocuğu tüm kusurlarına rağmen, kusurlarını kullanarak hayata tutunmayı sağlıyorken kusurlarının bile seçilerek yerleştirildiği bir DNA yapısı ile dünyaya getirilen süper insanın yaşadığı dünya düzeninin de aslında kusurlu olduğu görülmektedir. Geri dönüş için bir şey saklamamış, tüm gücünü yapmak istediği şeye yatırmış olan Vincent filmin sonunda uzaya, hayalini kurduğu gezegene gitmeyi başarmıştır.

Bunu %60 nörolojik problem, %42 manik depresyon, %89 dikkat eksikliği ve %99 kalp hastalığı olasılıklarına rağmen başarmıştır.

Bilimsel ilerlemenin getirdiği faydalardan doğru bir şekilde yararlanmak ütopik derecede güzel olabilecek bir dünya düzeni yaratabilecekken bu gelişmelerin ayrımcılık, eşitsizlik ve adaletsizlik karması bir düzen için kullanılması distopik ve yozlaşmış, çürümüş bir dünya düzenini getirebileceğini filmlerde de görebilmekteyiz.

Şirvan Önce

 

Kaynakça

  • Halidi, G. (2017). Üç Öjeni Distopyası: Kızıl Nehirler, Cesur Yeni Dünya, Gattaca. Türkiye Biyoetik Dergisi 3. Sayı, ss: 111-117
  • Konuk, Z. (2012). Biyoetik ve Hukuk Yönünden Gen Bilimi, İstanbul Barosu Yayınları: İstanbul ss: 55-78
  • Küzeci, E. (2018). Genetik Ayrımcılık Yasağı Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 1. sayı ss:1-89
  • Serin, A. ve diğerleri (2006). Gen Çalışmaları ve Etik. Türkiye Klinikleri Journal Medical Ethics, 14. Sayı ss: 47-51
  • Tauscher, S. (2015). Genetik Teknolojisinin Siyasi ve Etik Sınırları: Genetiği Yönetmek. International Journal of Political
  • [1] https://www.winally.com/2018/05/genetik-uygulamalarin-mesrulugu-nazi-donemi-ojeni-fikri/ sitesinden alınmıştır.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir